Arada yalnız hissediyorum. Ama çok iyi arkadaşlarım var. Beni dinliyorlar. Ben de onları dinliyorum. Dinlerken bazen sıkılıyorum, bazen şaşırıyorum, bazen sadece dinliyorum. Dinlemeden bir şey söylemek için bekliyorum. Çok iyi arkadaşlarım var ve bazen buluşup görüşüyoruz. Fena değiller. Ama bazen yalnız hissediyorum. Ve geçen hafta biraz daha yalnız hissettim.
Lisedeki en iyi arkadaşımla buluşmuştuk.
Eskiden lisede her gün beraber derse girerdik. Çıkan her haberi konuşurduk. Genel seçimleri, küresel ısınmayı, her yerde yaşanan üzücü olayları. Tabii başka şeyler de konuşurduk. İzlediğimiz bilim-kurgu filmleri, saçma ve saçma olmayan arkadaşlarımız, hoşlandığımız kişiler de -yani lisedeki herkes- konuştuklarımız arasındaydı. Çok konuşurduk. Hep bir şey söylemezdik. Ama çok konuşurduk ve bunu yaparken eğlenirdik. Gülerdik. İyi arkadaştık.
İkimiz de bazen başka insanlarla daha çok konuşmak isterdik. Yeni birilerini tanımak güzel olurdu. Tabii utangaçtık. Birbirimizle fazla vakit geçirdik. Güldük. Çok değişmedik. İçimize kapanıktık. İnternetteki saçma haberleri konuştuk. Zaten onların sonu gelmiyordu. Sen benden daha çok şey biliyordun. Bir şeyler anlatmanı dinledim. Söylediklerin mantıklı geldi. Gelir eşitsizliğinden bahsettin. Irkçılığın nasıl çok basit bir politik araç olarak kullanıldığını anlattın.
Sana insanlar neden zombi gibi yaşıyor diye sorduğumu hatırlıyorum. O zaten kolay olan, esas sormamız gereken soru zombi gibi yaşamamamayı tercih edenler bunu nasıl yapıyor diye cevapladın. Seni dinledim. Bana hiçbir şeye inanmadığını, tabii bunun bir öneminin olmadığını, önemli olanın yaşarken başkalarına yardım edip bir şeyleri değiştirmek olduğunu söyledin. Beraber Rick and Morty’ye başladık. Kişisel gelişim kitapları okuduk.
Üniversitede aynı şehirde farklı okullardaydık. Beraber olmamak tuhaftı. Ve basitti. Sürekli kendi bedenindesin. Gözün bir anda yeni insanlar görüyor. Biri gidiyor ve yenileri geliyor. Herkes farklı. Kimse kimsenin yerini doldurmuyor. Zaten en başta kimin yeri vardı bende? O yeri biri hayatım boyunca hiç doldurdu mu bilmiyorum.
Üniversitede birbirimizi anlamaya devam ettik. Ayrı yerlerde benzer şeyleri düşünüyor, benzer fikirler dile getiriyor, benzer espriler yapıyorduk. Lisede utangaçtık. Üniversitede yavaş yavaş açılmaya başladık. Çok değil. Dünyada yaşananları yine detaylıca konuştuk. Ama ikimiz de kendiyle ilgili konuşmayı çok sevmezdi. Böyle bir şeyin nasıl yapılacağını bilmiyorduk. Duygularımızı nasıl anlatabilirdik? Aşık olduk. Benimki yürümedi. Seninki yürüdü. İlk aşkın. O sırada yaşadıklarını ve bazen ne kadar zorlandığını bana anlatamadın. Sevdiğin insanın bazen sana iyi gelmemesinin nasıl bir his olduğunu ilk defa tadıyordun. Gerçi ailen sana ne kadar iyi geliyordu o da tartışılır. Bana o sırada sevgilinle yaşadıklarını anlatsan durumu kabul etmiş olacaktın. Aşık olduğun insanın bazen sana kötü davranabileceğini kabul etmek istemedin. Konuşmak istemedin. Yalnız hissetmek istemedin. Herkese böyle oluyordur diye düşündün. Ben de konuşmak istemedim. O sırada anlatsaydın ne derdim, anlayabilirmiydim bilmiyorum. Belki başkasına anlatmışsındır.
Başka şeyler konuştuk. Politikacılara sinirlendik. Önceki jenerasyonlara sinirlendik. Korku içinde yaşamamızı isteyenlere sinirlendik. Çalışırsan olur diyenleri anlamadık. Çünkü olmayabilir. Yeterince çalışmıyorsun, hatalarından öğrenmen lazım dediler. Bazı insanların küçükken çalışamayacak kadar yıprandıklarını gördük. Bazı insanların da çalışamayacak kadar tembel olduklarını. Ne için çalışmamız gerektiğini düşündük. Bu dünyada napıyoruz? İlerde gerçekten herkes böyle yaşamaya devam mı edecek? Buna inanmak istemedik. Tekrar Rick and Morty izledik. Ekonominin çakıldığını gördük. Üniversitede bir arkadaşımız küresel ısınma yok dedi. Sen grafikler çizip sanayi devrimi sonrası insan sebebiyle artan karbon dioksit salınım seviyelerini gösterdin. Karbon dioksit benzeri sera gazlarının normalde dünyanın ısısını korumasına yardım ettiğini, ancak bu gazlar artarsa sıcaklığın gereğinden çok artacağından bahsettin. Arkadaşımız ona bir şey anlatmana sinirlendi.
Çalışmaya başladık. İşini sevdin. İkinci aşkınla evlendin. Ben işimi sevmedim. İşlere girdik ve hayatı konuşmaya devam ettik. Yapay zeka, elektrikli arabalar, sosyal medyanın doğuşu. Hepsini beraber gördük. Bir süre sonra daha az buluşmaya başladık. Önceliklerimiz. İstanbul. İş. Konuştuklarımızın ne kadarını gerçekten yapmayı deneyecektik, dünyayı nasıl daha iyi bir yer yapacaktık? Neden ikimiz de lisedeki problemlerimizi çözemedik? Bundan sonra önümüzde ne vardı?
Bu hafta buluştuğumuzda farklı durduğunu hissettim. Farklı düşünüyordun. Etrafa değişik bakıyordun. Tanıdığım sen değildin. İzleri vardı ama unutmuştun. Bekli unutmak için kendini ikna etmiştin. Ya da tam tersi çok normaldin. Eski sen gibi duruyordun. Yaşananlardan dolayı bazı şeyleri yanlış hatırlıyor olabilirim.
Biraz sohbet ettik. Konu işe gelince bana işteki patronunun terazi olduğunu ve bu yüzden… Tam ne dediğini hatırlamıyorum. Başta şaka yaptığını düşündüm. Cümlenin devamını dinlemedim. Tam gülecekken cümleye normal bir şekilde devam ettiğini anladım ve hemen gülüşümü öksürüğe benzer bir şeye çevirdim. Sanırım o sırada ne olduğunu fark etmedin. Cümleni tamamlamakla meşguldün.
Lisede burçları konuştuğumuz günü hatırlıyorum. Sinirliydik. Bizim gibi düşünmeyen insanlara sinirleniyorduk. İnsanları üniversitenin sonlarında daha iyi anlamaya başladık. Bizimle aynı şeylere inanmayan insanların da başkalarının iyiliğini isteyebileceğini fark ettik.
Şu sıralar tanıştığım insanlar burçlardan bahsedince lisedeki sinirlenmiyorum, sadece arada kendi görüşlerimi söylüyorum. Burçların dünyasında yaşamadığımı belli etmeye çalışıyorum. Çünkü sana sormadan genellemeci konuşabiliyorlar. Ve bir de çok az hayal kırıklığına uğruyorum. Çok az. Zaten üzüldüğüm şey burçlar değil. O minik savaşı kaybetmiş olabiliriz. Ama önemli olan şey senle olan bağımız. Artık benzer şeyleri düşünen, benzer espriler yapan insanlar değiliz. Sen burçlara inanıyorsun.
Lisede insanların sohbet ederken kendi özelliklerini anlatmak yerine burçlardan bahsetmelerini ikimiz de garip buluyorduk. Hiçbir şeyin burçlarla açıklanabilecek kadar kolay olmadığını konuşmuştuk. Burçların bilimsel olmadığının çok net bilindiğinden bahsetmiştin. Ben de bir şeyler demiştim. Sanırım ‘‘Savaş bölgelerinde veya doğal afetlerde hayatlarını kaybeden insanların burçlarında ne yazıyor?’’ gibi çok etkileyici olduğunu düşündüğüm bir şey söylemiştim. Onaylamıştın. Birbirimizi gaza getirmiştik. Burçları kabul etmek hayatın kaotikliğini kabul etmemek anlamına geliyor demiştim.. Cümlelerimizi tamamlıyorduk. Yaşadığımız dünyanın bokluğundan bahsettin. İnsanların tüm bu kaosun nasıl mutlu olacaklarını bilmediklerinden, gerçeği kabul etmenin zor olduğundan ve bu yüzden böyle şeylere yöneldiklerinden bahsettin. Burçların sana hiçbir şey sunmayan, seni umursamayan bir dünyanın sana verdiği uydurulmuş bir umut olduğunu söyledin. Tabii ki bu da sistemin bir parçasıydı, insanların seçimi değil.
Üniversitedeyken burçları takip eden bir arkadaşımız burcunu okuyup sevgilisinin onu aldattığını düşündü. Sevgilisini suçlayışını izledik. Ne desek bilemedik. Böyle yapmasan mı acaba dedik ama bir işe yaramadı. Acaba birimiz gidip bir astroloji kursuna yazılsa ve astrolog olmanın ne kadar kolay olduğunu mu gösterse diye düşündük. İkimiz de üşendik. Kalabalık masalarda birileri burç konuşmaya başlayınca birbirimize baktık, ya da bakmamız bile gerekmedi. Bu konuda bağ kurmanın bokunu çıkardık. Tüm arkadaşlığımız burçlar oldu. Şaka o kadar olmadı. Ama bu bizim bir parçamızdı. İkimiz için çok şey temsil ediyordu. En azından benim için öyleydi. Ve sen bugün bana burçlardan bahsettin. Fikrinin değiştiğiyle ilgili bir şey söylemeden, önceden haber vermeden… Doğrudan burçlar varmış gibi konuştun. Bir anda yalnız hissettim. Önceden söylesen belki seni durdurabilirdim. Ama söylemedin. Böyle olsun istedin. İlişkimiz böyle devam etsin. Yalnız hissetmemi istedin. Neden değiştiğini açıklamak istemedin. Ya da daha kötü bir ihtimal… Yaşadıklarımızı unuttun… Devam edebilmek için bilinçli bir şekilde yaşadıklarımızı unuttun. Beraber izlediğimiz dizileri, yaptığımız çok kötü ve lisede kaldığı için mutlu olduğum şakaları, ettiğimiz saçma kavgaları, sabahlara kadar konuştuğumuz şeyleri, birbirimize hoşlandığımız insanları anlattığımız zamanları, bilimin ne kadar havalı olduğuyla ilgili muhabbetlerimizi… Hepsini unuttun. Kafanda sadece arkadaş olduğumuz gerçeğini bıraktın ve gelip benle buluştun. Ve arkadaşken yaşadıklarımızı sana hatırlatabilir miyim bilmiyorum. Hatırlamak istemiyor gibi duruyorsun. Artık daha az vakit geçiriyoruz. Her gün beraber derslere girmiyoruz. Sana her şeyi hatırlatıp seni öyle bırakıp gidemem. O yüzden tek seçeneğim sana bunla ilgili hiçbir şey dememek. Bir şey yokmuş gibi devam etmek. İstediğin de buydu sanırım. Senin tarafına geçebileceğimi düşünmüyorum. Bu benim için şimdilik çok zor duruyor. İstediğim bir şey değil.
Not: Tamam. Geçen tekrar buluştuk ve o kadar da uzaklaşmamışız. Hala bazı şeyleri hatırlıyorsun. Sanırım biraz abarttım. Acaba ben de aynı şekilde seni daha yalnız hissettiren şeyler söylüyor muyum? Ben de böyle şeyler söylediğim için mi uzaklaştık? Uzaklaştık mı? Her şey nasıl böyle oldu?
Herkes kaçınılmaz olarak değişir ama insanlar değişirken neden sığlaşır ki? Birinin sırf etrafındakilere ayak uydurmak ona kolay geldiği için kendini asimile olmaya teslim etmesi inanılmaz üzücü. Belki de biz bir şeylere fazla anlam yüklüyoruz ama (bence yüklemiyoruz) böyle bir kötülüğü kimse kendine yapmamalı
Bir kisiyle ozdeslestirdigin seyler degisince yanliz hissetmek. Bunu cok guzel hissettim bu hikayede. Sen burc demissin ama bu tavuk yemeyen birinin tavuk yemesi de olabiliyor, asla korku filmi izleyemeyen birinin bir anda sana su filmi izledin mi diye korku filmlerinden bahsetmesi de oluyor, asla giymez dedigin birinin ugg giymesi de oluyor ve bence ana olay orada biseyler kacirmis gibi hissetmek oluyor. Bu kisinin hayatinda benim bilmedigim seyler olmus ve bana soylememis. bir anda yabanci, uzaklasmis ve yanliz hissediyosun, cunku artik onun hikayesine o kadar dahil degilsin. Dizi izlerken yanlislikla bir bolum atlayip sonraki bolumu anlamlandirmaya calismak gibi bisey oluyor. Biseyler eksik biseyler yanlis. Ama bi yandan da hala tanidigim ve sevdigim bissuru sey var.